Efsane 6
"Büyük aşk ebedidir"
düşüncesi
Sevgi, hayatımızın sürekli eşlik
ettiği takipçisidir. İşte bu yüzden de insan ondan hayatı boyunca 'kurtulamaz'.
Bir insanın yaşamı, eğer o insan
sevme becerisini her gün yeniden geliştiriyorsa, ancak o zaman mutlu olabilir.
Lakin, "büyük aşk" denince
sadece bir kişiye karşı duyulan oldukça yoğun bir sevgi gelir akla; ve bu
yoğunluk nedeniyle, ömür boyu süren geçim dalgalarına da maruz kalsa, asla hasar
görmez diye düşünülür.
Yaygın olarak inanılan "büyük
aşk" insanın karşılaşacağı kaderimsi bir olaydır ve büyüklüğü ve
şiddetinden ötürü de onun sonsuz olacağı düşüncesi hakimdir. Ama bu ütopik, yani
hayali bir düşüncedir, zira her insan hem süresi hem de şiddeti itibariyle kendi
sevgisinden sorumludur. Derin bir sevgi (büyük yerine derin demek daha uygun bence)
kısa da sürebilir; buna karşın ölmüş bir ilişki ise, evlilik kurumunda ve
insanların moral anlayışı nedeniyle hayat boyu da sürebilir. Ancak, 'derin, dürüst
ve bizi harekete geçiren bir sevgi bu şiddetini yitirmeden uzun sürebilir mi? yani bir
ömür boyu.' Bu düşünce pek çok insanı meşgul etmekte, çünkü sevgi evlilik
kanunlarına göre mümkün olduğunca uzun sürmelidir, çünkü evlilik sevgi ve yaşam
beraberliğidir. Ayrıca, ömür boyu süren bir evlilikte yaşamak sevgisiz yaşamaktan
çok daha iyidir. Sevgi hemen bitseydi, o zaman onu ömür boyu istemişlik amacının
aksine olurdu. Ama insan sevginin ömür boyu süreceği düşüncesiyle evlenmektedir.
Üstelik bazıları sevginin evlilik esnasında gelişeceği ve ileri yaşlara kadar
süreceğine de inanmaktadır.
Psikolojik açıdan buna ne denebilir?
Psikologların düşünceleri bu konuda
yabana atılmamalıdır; yine de evliliğin bir kurum olarak psikolojiden daha eski
olduğunu ve burada ruh bilimiyle ilişkisi olmayan ve olması istenmeyen güçlerin etkisi
olduğunu da unutmamalıyız.
Sevgi için her insanın kendiliğinden
sahip olmadığı aksine çocuklukta ve gençlikte kazanılan ve sonra ya körelen ya da
gelişen bir becerinin şart olduğunu unutmayalım. Sevmek, uyanık olarak duyarlı bir
şekilde algılama becerisidir. Açık bir kalple ve bütünüyle açık olarak... Açık
yüreklilikle insan ruhunun pencerelerini ardına kadar açar, günün, saatin ve anın
getirdiklerini içeri alır. Bir insan kalbini, ruhunu ve kendini içine kapatır ve
güvence isterse, sevgi mümkün değildir. Sevgi tamamıyla açıklık ister, duygular
uyanık ve ruh hissetmeye hazırsa, ve insan kırılmayı olduğu kadar günün tüm
yeniliklerini kabul etmeyi göze alırsa, o zaman sevgi mümkündür.
Sevgi aniden oluşan, hapsedilemeyen,
aksine bir anlık canlı olan bir olgudur.
Bir taraftan sevilen kişi
sıkıca tutulmaya ve hatta ona sahip olunmaya çalışılırken, ki bu sahip olmaya
uyarlı bir toplumda başka türlü olmaz, diğer taraftan da psikolojik yönden
bakılırsa, sevgiye sahip olunamayacağı bilinir. Aksine, sahip olma isteği ortaya
çıkınca, sevgi büyük bir tehlike içine girer. Sahip olmak isteyen insan, sabırla ve
özgürce izleyemez. bakışlar kasılmış ve kapalıdır, duyular hürce algılama
becerisini yitirir. Bir kişi, eğer gerçekten sevgiden söz ediyorsa, (ama sahip olma
arzusu içinde olan bir toplumda ne zaman sadece sevgi ve başka hiç bir şey önemli
değil denebilir ki,) sahip olmaya çalışmamalı ve sevginin süresi için kafa
yormamalıdır. Sevgi ve canlılık, bir çiçeğin kokusunu almak gibi bir anda
ortaya çıkar. Ben bu çiçeğe odaklanmışsam, koku zamanla ölecektir, yok bu anın
tekrarını düşünmeye hacet kalmadan sadece o anda mutlu oluyorsam, ancak o zaman bu an
kendiliğinden tekrarlanacaktır.
Bir insana duyulan sevgi, eğer
istekler henüz olgun değilse ve buna karşıdakinin istekleri de eklenirse, tehlikeye
düşer. Ama açgözlülük yapmadan, sahip olma arzusu gütmeden, korku dolu ve güvence
isteyen bir tutum içerisinde olmadan, duygular açık tutulduğu an sevgi her gün
yeniden gelişir. Bu sevgi, sevilen kişiye karşı duyulabileceği gibi, duyulmayabilir
de, zira açık olmak demek, eğer gerçekten açık olunmuşsa, günün
tazeliklerine olduğu gibi güvensizliklere ve kırgınlıklara da açık
olmak demektir. Bu yaratıcı tutum, bir önceki günde yaşanılanların tekrarını
istemez, aksine o an yaşayacaklarına uyarlıdır. O anda içinde bulunduğu günün
güzellik ve çirkinliklerini yaşar. Dünü isteyen insan, o anı derinlemesine
yaşayamaz. Sevme becerisi sekteye uğramış, güvenceyle, görevle, sadakatle, elde
tutmakla ilgili düşüncelere geçiş yapmıştır. Bu sayılanların hepsi sevgiden çok
başka şeylerdir. Sadakati arayan için, sadık olmak sevgiden daha önemlidir ve o kişi
de bu durumda sadakatten söz etmelidir sadece, sevgiden değil.
Sevgi, yaşanılan anda gelişir ve bu
an ebediyeti içinde barındırır. Ama bu söylediğimizin "aynı kişiye sonsuza
dek duyulan sevgiyle" ilişkisi yoktur; bu sevgi anlıktır, bir andan diğer bir ana geçişte ortaya çıkabilir ve her an farklıdır. İşte bu anlık sevgidir sonsuza dek
süren. Eğer insanlar her seferinde sürekli yeniden karşılaşırlarsa mümkündür bu.
Ama ilişkilerinin sonsuzluğunu düşünce ve istekleriyle sürdürmek isterlerse,
sevgilerine zaten öldürücü darbeyi vurmuş olurlar. Peki ama bu neden böyledir?
Nedeni ilerdeki sayfalarda yavaş yavaş ortaya çıkacaktır.
Devamı için lütfen resme
tıklayın

Fond creation: Chante Lune
|