Efsane 9
"İnsan
bir ya da en fazla iki büyük sevgi yaşayabilir" düşüncesi
Sevgi, kaderin sunduğu tek ve nadir
bir olay değil, aksine günlük bir şey olabilir ve olmalıdır da. İnsan, eğer
sevebiliyorsa, sadece bir ya da en fazla iki büyük sevgi yaşamaz, aksine çok sık
aşık olabilir ve pek çok insana karşı sevgi duyabilir. Bu durumda şöyle bir soru
ortaya çıkıyor: "aynı anda iki ya da üç kişi sevilebilir mi?" Aşık olan
ruh, özellikle sevgiye susamış bir insan için, öylesine meşguldür ki bu durumda
diğer bir kişiye aşık olabilmek için yer yoktur. Aşık olmanın getirdiği yoğun
duygusallık bir yana, sevebilen bir insan bir çok insanı aynı anda
sevebilir ve hepsini de, farklı farklı olmalarına rağmen aynı yoğunlukla sevebilir.
Ama biz genelde 'büyük aşka', öylesine nadir olan bu büyük aşka inandığımız
için, aynı anda iki kişiyi de sevebilen bir insanı kötü bir Don Juan olarak
nitelendiririz. "Birisini seçmelisin" diye tavsiyede bulunur arkadaşları,
zira onlar aynı anda iki insanın aynı yoğunlukla sevilebileceğine inanmak
istemezler. İşte hayat boyu beraberliği seçme düşüncesiyle bulandırılmamış saf
sevgi, birden çok kişi için duyulabilir. Psikolojik açıdan
baktığımız zaman bu anlaşılabilir, ama gelenek ve göreneklere bağlı
olarak düşünen bir insan bunu anlaşılır bulamaz, zira bu onun sevgi üzerine kurulu
hayat ve ekonomik birlikteliği projesine uymamaktadır. Biz burada sevgiden söz
ediyorsak, bunun psikolojik olarak ne anlama geldiğini, hangi gelişmelerin
burada rol
oynadığını açıklayalım: Burada bir hukukçunun, bir politikacının, bir
öğretmenin, bir din adamının ve bir filozofun sevgi üzerine söylediklerini ve
yazdıklarını bir kenara bırakalım. Sevme becerisine sahip bir insan, yani başka
birini sevmeye açık bir insan için, hiç bir şekilde sınır yoktur. sevgi,
geleneklerin tüm engellerini aşar, zira onun kendisi doyumun sırrını ve yaşam
sevgisini içinde saklar ve ve elbette erdem timsali sadakat de dahil olmak üzere
diğer her şey onun yanında önemini yitirir. Sevme becerisine sahip bir insan, sevmek
için yaşar. O, büyük aşkı aramaz. Onun için her sevgi büyük sevgidir, aralarında
fark yoktur. Fark sadece sevdiği değişik insanların bireyselliğinde mevcuttur, ama o
farklılıkları farklı yoğunlukla sevmez. O bu bireyselliği de sever, diğerini de.
Onun için her ikisi de aynı derecede önemlidir, saplantı yoktur, sadece yaşamın akan
nehri ve yaşananların değişebilirliği vardır.
Çok sık duyduğum diğer bir şey
ise, "kim ne kadar sık farklı kişileri severse, bu kişinin cinsel iç güdüsü
daha baskındır ve hatta o kendine güven sorunu yaşar, kendini tasdik etmek ve
sayılmak ister" düşüncesidir. Cinsel içgüdüye değinelim önce: Her kim sadece
cinselliği ararsa, bu onun sevgiyi aradığı anlamına gelmez; o cinsel zevki arıyor
demektir. Ama ben burada bundan bahsetmiyorum, zira sevgi ve cinsellik, sevgiyle
bağlı olsa da, ayrı ayrı değerlendirilmelidir ve öncelikle de cinsellik ve sevgi
aynı şey olarak görülmemelidir. Bir kere daha belirtmek istiyorum: Sevgi, ruhsal bir
olgu olarak ön plandadır ve cinsellikle renklenir. Her kim öncelikle cinselliği
arıyorsa, onun sevgiyle pek ilgisi yoktur, ama o ortaya çıkabilen sevgi duygusu
sayesinde hoş sürprizler yaşar. Sevgide sadık olan ama cinsel kaçamaklar yapan kişi,
bu sayede büyük olarak kabul edilen sevgiyi koruduğunu sanar: "Cinsellik hiç de
önemli değil, bu gelip geçicidir" denir ya hani. Yani burada sevgi kilitlenir,
cinsellik ise geliştirilir. Neden aksini yapmayalım?
Sevgiyi geliştirirken, buna bağlı
olarak da cinselliği geliştirmeyelim?
Sevgide
sadakat istenir; cinsellikte ise, eğer sevgide sadakat varsa, geçici sadakatsizlik
affedilir. Oysa en önemli olan şey sevgidir. Onun geliştirilmesine
çalışılmalıdır. O zaman cinsellik de bundan ayrı olarak bir rol oynamaz. O buna
bağlı olur, ya da bağımsız ve ikinci planda kalır. Ön planda sevgi vardır. O
zaman cinsellik de zaten kendiliğinden oluşur. Sevgi varsa, cinsellik de güzeldir. Ama
sevgi olmadan sadece cinsellik varsa, ilişkide güzellik, sevinç, pırıltı, derinden
duyulan mutluluk, huzur, yaşam sevinci, çözülme, doyum ve yaşamın güzelliği, yani
kısaca anlam yoktur. Anlam, sadakat değildir; yaşam birliği,
gelecek, plan ve saplantı değildir. Anlam, sadece sevginin yaşanmasıdır. Sevgi zaten
yeterince doyurur, diğer ayırıcı özelliklere ihtiyacı yoktur. Sevgi, büyük olanı
( az ya da çok olanı) sormaz, güçlü ya da güçsüze bakmaz. Bu nevrozluların,
korkanların ve engellenenlerin sorunudur. Sevgi, her zaman yeterince büyüktür. O,
kendi anlamı içinde kendine yeter ve sevgi varsa, o zaman büyüklük ve kader
sorunları ortadan kalkar. Sevgi varsa, düşünce susar (maalesef çoğu insanda sadece
kısa bir süre için) ve bu küçük zaman dilimi içinde yaşamın anlamı yaşanır. Bu
yüzden çok değerlidir, bir çok kişi için kaybedilen tek bir an bile sonradan onları
yıllarca üzer, zira bir daha bunu bulamamışlardır.
Sevebilen insan, sevgiyi armağan
olarak alır. Bu satılmaz, para ve şöhretle elde edilemez; buna sahip olunmaz. Sadece
açıklıkla, uyanık olmakla ve dikkatle kazanılır. Sevgi, kabul edebileceğimiz ya da
geri çevirebileceğimiz bir armağandır yaşamın bize sunduğu. Bunu kim gerçekten
almak isterse, kader, mülk ve sadakat gibi geleneksel düşünceye geri dönemez artık.
Yazan: P. Lauster
Çeviren: S.M.A.
Bu yazı P. Lauster'ın "Die Liebe
Psychologie eines Phänomens" (Sevgi-Bir Olgunun Psikolojisi) adlı kitabından
alınmıştır. Kitap Almancadır ve "Sevginin 9 Efsanesi" bölümü tarafımdan
özetlenerek çevrilmiştir. Çeviri devam ediyor. Sevgiler, Meral

Fond creation: Stationeryheaven
|