Saat 8.51,
aslında zamanın hiç önemi yok, yaşananlar önemli...Akan nehri durdurmaya çalışmak
niye? Bırakmalı insan kendini akan sulara. Her şey yaşanır orda...İşte yaşam bundan
ibaret...
Bir ay önce bugün, (garip, bir şekilde zamanla
yaşamaya alışmışlığı yenemiyor insan) ani bir rüzgarla savruldum, yaprak misali.
Döne döne, ine kalka uçuyordum bilinmeze doğru. Korku, merak, keşfetme ve arayış
karışımı inanılmaz bir heyecan kaplamıştı her yanımı. Bu savruluş öylesine
cezp ediciydi ki, karşı koyamıyordum. Beni nereye taşıdığını sezmişçesine
sınırsız bir güven içindeydim. Tüm kaygılardan arınmış, savunmasız ve
çırılçıplak bıraktım kendimi onun kucağına. Güçlü olduğu kadar
büyüleyiciydi. Başım dönüyor sarhoş oluyordum nefesinden. Sesi yankılanarak içime
doldukça kendimi kaybediyordum. Rüzgara dönüşmüş, rüzgar olmuştum adeta.
Olacakları kabullendikçe, bunları yaşama cesareti büyüyordu içimde. Yaşamak
özgürce, tüm benliğimle, doğayla bütünleşerek yaşamak hazların en yücesiydi...
Rüzgar Tanrısıyla
kesişmişti yollarımız...
O beni seçmişti bu kez, ben ise bir şekilde ona
tutulmuştum. Bir anlamda aynı frekans üzerindeydik. Ne arıyordum? neyi öğrenmek
istiyordum? Bana ihtiyacı olan birisine duyulan ihtiyaç mıydı bu arayış? Bir kadın
olarak, kadınlığımı hissedebilme arzusu muydu? Heyecanı yaşamak mı? Tabuları
çiğnemek, hiç yaşanmamış şeyleri yaşayabilme cesaretini göstermek miydi? Tek
düzelikten kurtulma isteği mi? Kendimi bulma ve isteklerim doğrultusunda davranabilme
hakkımı kullanmam gerektiğine duyduğum inanç mı? Toplumun yıkıcı kurallarını
hiçe saydığımı kendime ispat etme uğraşı mı? Yaşamadıklarımı yaşamak,
tatmadıklarımı tatmak, kısacası yepyeni bir hayat gerçeğini görmek, hiç
gidilmemiş yerlere gitmek isteği gibi bir şey miydi? Yaşamak, ne için yaşamak
gerektiğini hissedebilmek, duyabilmek, algılayabilmek için gösterilen bir çaba mı?
Tüm acılardan arınmış, yılların açtığı yaralardan kurtulmuş olarak ve
yaşanmış mutlulukları hiçe sayarak yepyeni bir sayfa açmak isteği miydi? Evet,
bunlar ve hasretini çektiğim tüm özlemlerimin yanı sıra, yaşadıklarımın birikimi
ışığında mesafeler kaydetmek gerekliliğine duyduğum inançtı bu. Yıkıntılar
altında kalmış özüme ulaşarak onu en iyi bir şekilde yaşatma çabası. Kendime
şefkatle dokunabilmek, ona gereken en büyük ihtimamı gösterebilmek çabası. Kendimi
ve evreni sevmeye doğru atılmış ilk büyük adım. İçimdeki özle ve içinde
yaşadığım evrenle aynı frekans üzerinde olabilmek. İşte bunu istiyordum
ben...Yaşamla uyum içinde olmak böyle mümkün olurdu ancak. Ve bunu sadece rüzgar
Tanrısının yardımıyla başarabileceğimi biliyordum, bilmeden. Bilinçli değildi bu
olgu. İçimde oluşmuş, kök salmış ama daha gün ışığına çıkmamıştı. O,
yüreğimde uyuyan sevgiyi uyandırabilecek tek doğal güçtü. bunu hissediyordum. O da
bunu biliyor ve istiyordu. Bin bir çeşit serüvenlerle dolu bir oyunun eşiğinde ilk
adımımı atmak için sabırsızlanıyordum artık. İşte tam bu esnada yakaladı beni
rüzgar ve alabildiğince savurdu. O savurmak ben savrulmak istiyorduk. Birleştik,
bütünleştik...
Önce hafif bir meltemle ürperdi tenim.
Derimin alt tabakalarına doğru dalga dalga yayılan esinti derinlere doğru ilerliyor,
küçük titreşimler halinde sarıyordu bütün bedenimi. Durgun suya atılmış bir
çakıl taşının çevresinde oluşturduğu halkalar gibi içim kıpır kıpır
uyanırken ruhumun derinliklerinde yankılanıyordu iniltisi... Her titreşim yeni bir
tabakayı çözüyor, yüreğimde hapsolmuş sevgi kaynağına doğru emin
adımlarla yaklaşıyordu. Mavilerin ve yeşillerin yakamozumsu ışığında
deniz ve yosun kokuları genzime dolarken ferahlıyor, rahatlıyor ve
eriyordum için için...
Yön değiştiren rüzgar poyrazdan
esmeye başladı bir süre sonra. Acı acı titretti içimi. Borayla kendimden geçtim.
Tarifsiz fırtınalar koptu yüreğimde, sarsıldım. Kasırgalar esti, yerle bir oldum.
Merhametsiz tufanlarda boğuluyordum...Ve ansızın duruldu, başka ufuklara doğru yola
koyuldu rüzgar. Bir afet öncesi hasıl olan sessizlik hakim şimdi. Hissediyorum,
ürperiyorum....
S.M.A
|